UYARI!!


Burada yer alan hikaye tamamen uydurulmuş olup, karşılıklı yazılmaktadır.

Yazarlar birbirlerinin yazdıklarından etkilenirler.

Yazarların kendileri de bu hikayenin nasıl sonlanacağını bilmemektedir.


Okumaya alttan başlayın ya da sayfaları takip edin.

3 Kasım 2010 Çarşamba

Suzan'la Nancy birbirlerine baktılar. Suzan'ın hafızasında hala açıklar vardı ama evet, izin almadan odalarından çıkmamaları daha önce söylenmişti onlara. Nancy'nin ısrar ettiğini hatırlıyordu. "Hadi", demişti Nancy, "N'olur biraz çıkıp dolaşalım kimse görmeden geri geliriz, biz onların kölesi değiliz. Hayır, sırf bizim üzerimizde deney yapıyorlar diye onların kölesi olamayız." Suzan hak vermişti Nancy'e. Biraz çıkıp hava almanın kimseye zararı olmazdı ama neden Nancy onu bulduğunda yalan söylemişti ona. Yoksa gerçekten bir toplantı var mıydı? Belki de Nancy'de Suzan gibi hayal kurmuştu.

Doktor arka planda sürekli bir şeyler anlatıyordu. Suzan düşünceleriyle o kadar meşgulduki yalnızca doktorun son cümlesini duydu: "Madem başınızı belaya sokmaya bu kadar meraklısınız, o zaman sonuçlarına da katlanırsınız. Maalesef ilacın dozunu iki katına çıkarmak zorundayım, bu sizi kontrol altında tutmama yeter umarım!"

26 Ekim 2010 Salı

Suzan ve Nancy yavaşça merkeze doğru yürümeye başladılar.Suzan Nancy'e "Peki ben ne zamandır merkezdeyim?" diye sordu.

-"2 hafta oluyor" dedi Nancy.

-"2 haftadır sen benimle misin Nancy?Benim bir annem babam var mı?"

Nancy duraksadı.Düşünceli bir ifadeyle, "Tabi ki var, bunları daha sonra konuşalım olur mu? Önce biraz gidip dinlenelim."

Merkeze vardıklarında kapıda beyaz gömlekli iki adam onları bekliyordu.

-"Kızlar doktor sizi bekliyor" dedi gözlüklü olan.

Doktorun odasına girdiler.Kapıda "Prof.Dr.Edward Chapt" yazıyordu.Koridordaki ilk ve en büyük kapıydı.Doktor beyaz saçlı, iri mavi gözleri olan, 50-55 yaşlarında bir adamdı.Tok sesiyle kızgın bir şekilde sordu:

-Nancy, Suzan, izin almadan odanızdan çıkmamalıdınız.

21 Ekim 2010 Perşembe

Nancy söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. Aslında Suzan'ın durumunu unutması çok kötü bir şeydi. Araştırma grubunda kullanılan ilaçlar hafızasını kaybetmesine neden oluyordu.

"Suzan, dediğim gibi sen rehabilitasyon merkezinde bir araştırma grubundasın. Son günlerde çok daha iyiydin ama ne oldu bilemiyorum. Sanırım ilaçlar istenen etkiyi gerçekleştirmiyor artık. Suzan sen şizofrensin...". Nancy bunu söylemek zorunda kaldığına inanamıyordu. Suzan son zamanlarda çok iyiydi. Tedavisi önceden başarılı olur gibiydi, gerçi durumunun çok fazla düzelmeyeceğinin farkındaydılar ama biraz da olsa güvenli bir duruma gelmişti. Şimdiyse başa dönmüşlerdi. Suzan yine eski günlerdeki gibi hayaller görmeye, olmayanı yaşamaya, ortadan kaybolmaya başlamıştı. Hasta olduğunu kabullenmişti önceden ama artık bunu bile kabullenmiyordu galiba.

Suzan sessizce ağlamaya başladı. Hatırlamaya çalışıyordu. Rehabilitasyon merkezini, oradaki arkadaşlarını, Nancy'i orada gördüğü zamanları... Ama onu gerçek hayata bağlayacak tek bir işaret bile bulamıyordu. Gerçekten hafızasını mı kaybetmişti? İlaçlar buna neden olabilir miydi yoksa başına başka bir şey mi gelmişti?

"Nancy, beni geri götürür müsün? Kendimi iyi hissetmiyorum", dedi Suzan. Belki doktorlar bir şeyleri hatırlamasına yardımcı olabilirdi. Beyninde tüm bunlar başladığında gördüğü güzel kadının sesini duyuyordu. "Hayır Suzan, hiçbir yere gitmene gerek yok. Sadece bana geri gel yeter...".

6 Ekim 2010 Çarşamba

"Edmund! Seni lanet şey, düş yakamdan artık!" diye bağııyordu Suzan.Nancy arkasından çekiştiriyordu.

-Sakin ol ne yapıyorsun? dedi Nancy.

Suzan, bir an dönüp Nancy ile göz göze geldi.Nancy'in bakışlarındaki korku ve şaşkınlık, onu da korkutmuştu.Çocuğa döndüğünde onun Edmund olmadığını  ve bankta oturan yaklaşık 100-120 kg. ağırlığındaki annesinin kendine doğru koşmakta olduğunu farketti.Nancy sıkıca çekti kendine Suzan'ı.Kızgın annenin yumruğu omzuna geldi.Çok acıtmıştı.Nancy, "Durma koş!" diye bağırdı.Parkın dışına doğru koşmaya başladılar.Suzan gözyaşlarına engel olamıyordu.Bir yandan hıçkırıyor bir yandan koşuyordu.Yaptığı şeyin pişmanlığı ve hayal gördüğünü düşünmek allak bullak etmişti onu.

Nancy'le sahil kenarında bir kayanın üzerine oturdular.Suzan masumca baktı Nancy'e..."Neden?" dedi..."Neden bu garip şeyleri yaşıyorum?" Nancy sarıldı arkadaşına.Omzu bayağı kızarmıştı."Ben yanındayım merak etme" dedi."Hepsi geçecek, mücadeleni kazanacaksın ve yeni bir hayata başlayacaksın"

Haydaaaa...Ne mücadelesi şimdi bu?Önce ben kimim oradan başlasaydık diye geçirdi içinden Suzan.

-Nancy?Biz ne toplantısındaydık az önce?

Nancy durakladı.Üzgündü.Suzan'ın gerçekten yaşadıklarını hatırlamıyor olmasına hayret ediyordu.Ama bir yandan da hak veriyordu, yaşadıkları kolay değildi.

-Standford Rehabilitasyon Merkezi'ndeydik Suzan.Bir araştırma grubunun içerisindesin ve bu hafıza kayıplarının yaşanması normal.En azından bize böyle söylediler.Tedavinin bir parçasıymış bu.

Suzan duraksadı.Yutkundu  ve "Nancy bana ne oldu?

22 Eylül 2010 Çarşamba

-Suzan, o çukurun içinde ne arıyorsun? Suzan beni duyuyor musun?

Nancy artık endişelenmeye başlamıştı. Suzan yeni açılmış bir mezarın içinde duruyor, şaşkın şaşkın etrafına bakıyordu. Üstü başı toprak içinde kalmıştı ve sanki birşeylerden korkuyor gibiydi.

Suzan birden kendine geldi ve ona endişeyle bakan Nancy'e elini uzattı.
-Beni burdan çıkarır mısın lütfen?
Nancy arkadaşını dışarı çekti ve bütün gün onu aradıklarını, toplantıdan neden öyle fırlayıp gittiğini anlamadıklarını, tüm arkadaşlarının çok endişeli olduğunu söyledi. Ne toplantısından bahsediyordu? Öğlen vakti olmalıydı ve Suzan saatlerdir hayal dünyası ve Edmund ile uğraşıyordu. Kendini akıl almaz olayların içinde bulmuştu. Toplantıya girdiğini falan hatırlamıyordu.
-Sanırım kafamı bir yere fena biçimde çarptım, dedi Suzan. Hiçbir şey hatırlamıyorum Nancy. Biraz dinlenebileceğimiz bir yere gidebilir miyiz?

Suzan tüm gördüklerinin rüya olup olamayacağını düşünmeye başladı. Ama o kadar gerçekti ki herşey... O kendisine benzeyen güzel kadın, tek bir düşüncesiyle hayal ettiklerinin gerçekleşmesi, mendebur Edmund...

Edmund...Nancy onu küçük bir parka getirmişti dinlenebilsin diye. Biraz dinlenip eve gitmeye karar verdiler. Suzan düşüncelere dalıp gitmişken birden salıncakta sallanan çocuğu gördü. Evet, evet Edmund'du bu çocuk.

-Sen şimdi görürsün, dedi Suzan ve koşup çocuğun yakasına yapıştı.

14 Eylül 2010 Salı

-Yeterr! Yeter artık! Ne işim var benim burada, siz kimsiniz, ne biçim bir oyun bu! dedi Suzan.

Arılar, yıkılan kitaplar biraz fazlaydı.Daha nasıl geldiğini bile anlamadan,neden burada olduğunu sorgulamaya başlamıştı.Bir uçaktan düşmüştü ve bu yeterince trajikti.Algılayamadığı onca şey varken bir de bu oyunlar gerçekten sıkmıştı onu.

Edmund'un çocuk sesi çatallı çıkmaya başlamıştı.Gülüyordu.Sinir bozucu yaratık, gerine gerine gülüyordu.Edmund'a doğru koştu Suzan.Bir an boşluğa düştüğünü hissetti, bembeyaz oldu heryer.Canı yandı.Belli ki bir adam boyu düşmüştü.Gözlerini açtı ve toprakla karşılaştı.Kızılımsı, nemli bir toprak.Ayağı kalktı, ağzındaki toğrağı tükürdü ve etrafına baktı.

Çukur!

Uzaktan insan sesleri geliyordu.Suzan'ın beyni allak bullak olmuştu.Sanki Nancy'nin sesi geliyordu.

-Nancy? Nancy?

-Suzan!Ah buradasın?Heryerde seni aradım.İyi misin?

Suzan'ın aklı karışmıştı.Sanırım burası gerçek dünyaydı.Rüya mıydı diğerleri? Hayal? Ne oluyordu yahu?

3 Eylül 2010 Cuma

Hayır, şimdi olmaz, diye inledi Suzan. Arılardan her zaman nefret etmişti. Ah aslında her zaman değil. Yalnızca 9 yaşındaki saflığıyla arı kovanını arılar için daha rahat bir yere taşımak isteyip arıların saldırısından sonra hastaneye kaldırıldığından beri... Zaten ne zaman güzel bir şeyler yapmak istese başına böyle can sıkıcı bir olay gelirdi.

Arıların korkutucu vızıltısı resmen beyninde zonkluyordu. Birşeyler yapmalıyım dedi kendi kendine. Kaçmalıyım belki de? Hızlı adımlarla ordan uzaklaşmaya başladı ama o sırada Edmund arıların kovanına taş atıp onları kızdırmıştı bile.

Suzan şaşkınlıkla bağırdı: "Neden yaptın bunu? Onları rahatsız etmemeliydin!"
Edmund gülümsedi ve "Hayatında her zaman senin işlerini bozmak, seni zor durumda bırakmak isteyen insanlar olabilir biliyorsun" dedi. "Biz de onun alıştırmasını yapıyoruz burada. Biraz önce söylediklerimi unutma ve kendine bir kurtuluş yolu bul."

Edmund ona her zorluğun bir güzel anıyla bağlantılı olabileceğini söylemişti. Suzan hatırlamaya çalıştı. Arılarla ilgili ne tür güzel bir anısı olabilirdi ki! Birden çok eskilerden bir arkadaşı geldi aklına. Kendisi gibi doğaya hayran ve doğanın işleyişini çözmeye çalışan küçük Dorrit. Onunla geçirdiği zamanlarda yemyeşil alanlarda dolaşır, yağmurun yağışını, çiçeklerin güzelliğini, arıların bu çiçeklerde nasıl dolaştığını izlerlerdi. Suzan arıların yavaş yavaş kaybolmaya başladığını gördü ama başka bir sorun vardı.

Bu Edmund ona dinlenmesi için zaman tanımayacak mıydı?!

23 Ağustos 2010 Pazartesi

Arkasında bir kütüphane vardı.Her rafta koca ve eski kitaplar.Raflar domino taşları gibi birbirleri üzerine Suzan'ın olduğu yere doğru düşüyorlardı.

Edmund seslendi:

-Ne yapacaksın?

Suzan üniversitedeyken harçlığını çıkarabilmek için yaz aylarında kütüphanede çalışırdı.Uzun süre alışamamıştı kitap kokusuna, yüksek raflara ve sonsuzluk gibi gelen sessizliğe.Arkadaşları tatil yaparken o çalışmak zorunda olduğu ve ailesi onu daha küçük bir çocukken bırakıp gittiği için her sabah lanet ederek uyanırdı güne.O günlerden biriydi sanki ve o günlerin karanlığı üzerine çökmek üzereydi.

Kaçmaya çalıştıkça hemen arkasında yeni bir raf daha oluşuyordu.Panikledi.

-Lütfen, bu ne biçim bir test, ölmek istemiyorum!

Edmund sakince:

-Ölmeyeceksin bunu sen de biliyorsun, sadece hayal et ve cesur ol.

Suzan, durdu.Raflar durdu.Gözünün önüne gelen görüntüte annesi vardı, elinde bir kitap.Okumayı ne kadar çok sevdiğini düşündü, aslında annesinin okuduklarını ne kadar çok sevdiğini.

Raflar yok oldu.Edmund seslendi yeniden:

-Her acı anı aslında başka güzel bir anıyla bağlantılıdır.Güzel olanları aklından hiç çıkarma ve bir sonrakinde biraz daha çabuk ol.

Suzan derin bir nefes aldı.Başını kaldırdı.Koca bir ağaç belirdi solunda ve dalında koca bir arı kovanı...

19 Ağustos 2010 Perşembe

Kendini üniversiteyi okuduğu okulun o kocaman bahçesinde buldu. Üzerinde oraya ilk gittiği gün giydiği elbise vardı. Birden o zamanki halini hatırladı... Ne çok hayali vardı o zaman da. Kafasında dönüp dururdu yapmak istediği herşey. Okulu iyi bir dereceyle bitirmek, sonra bir çok ülkeyi gezip görmek, yakışıklı bir prens bulmak ve hayatın tadını çıkardıktan sonra sakin bir hayata başlamak. Ne kadarını gerçekleştirebilmişti bunların? Tüm bunları düşününce gözlerinin dolduğunu hissetti ama şu anda kendini bırakmamalıydı. Neredeydi bu esrarengiz çocuk? Testten bahsediyordu ama buraya gelmesi nasıl bir test olabilirdiki?

Çevresine şöyle bir baktığında karşısındaki masalardan birinde Edmund'un oturduğunu gördü. Ama Edmund artık küçük bir çocuk değil yirmili yaşlarında bir genç gibi gözüküyordu. Hızlı adımlarla onun yanına yaklaşırken aslında herşeyin gerçeklikle pek alakası olmadığını farketti. Edmund'un yanında oturan koca kulaklı, upuzun kuyruklu ve köpeği andıran canlı gerçek olamazdı herhalde!

Edmund kafasını kaldırıp yeni yetme öğrenci kılığındaki konuğunu görünce ışıltılı bir şekilde gülümsedi.
-Nasıl, dedi. Test alanımızı beğendin mi? Çok tanıdık bir yer olduğu için burda daha rahat edeceğini düşündüm. Hayallerine ne kadar sahip çıkabiliyorsun ve zor durumlarda hayal gücünü nasıl kullanıyorsun göster bakalım bize, dedi.

Suzan tam ağzını açıp birşeyler söyleyecektiki arkasından gelen gürültüyle irkildi...

17 Ağustos 2010 Salı

Test kelimesini duyan Suzan'ın tüyleri diken diken oldu.Acaba fiziksel bir test miydi yoksa psikolojik mi?

Edmund, insanın içini boğan o kıpkırmızı odada, duvarlardan birine yöneldi.Ellerini uzattı ve birşeyler mırıldanmaya başladı.Ne dediği anlaşılmıyordu, kafiyeleri olan bir şiir değildi ya da melodisi olan bir şarkı, konuştukları dil de bile değildi.Daha önce hiç duymadığı hatta duymakta zorlandığı bu ses onu çok etkilemişti.

O kıpkırmızı duvarda fare deliği kadar başlayıp heybetli bir kapı olana kadar büyüyen bir görüntü oluştu.

-"Başlıyoruz." dedi Edmund.Yüzünde hınzır bir gülümsemeyle.

Suzan, korkuyordu, ara ara kendini çimdiklemeye devam ediyordu.Bu bir rüya olmalıydı.Hali hazırda neredeyim ve neden sorularını sorarken kendine bir de test... aklı karışmıştı.

Bir adım attı, arkasından delice bir rüzgar esti ve diğer adımları atamadan kapı kendine çekti Suzan'ı.Birkaç saniye sonra kendini gözlerini sıkıca kapatmış ve elleri terlemiş halde buldu.

Anlamsız bir hafiflik vardı üzerinde.Gözlerini açtı ve...

9 Temmuz 2010 Cuma

Suzan çok şaşırmıştı. Karşısında esmer, zümrüt gibi gözleri olan küçük, sevimli ve pek haylaz görünümlü bir çocuk duruyordu. Bu çocuk muydu herşeyi bilen kişi? Suzan buna inanamadı ve birden istemsizce bir kahkaha patlattı. Suzan'ın bu tepkisini gören çocuk hiç bozuntuya vermedi ve şöyle dedi:
- Merhaba Suzan. Şaşırmış olduğunun farkındayım ama ben çocuk görünümlü olsam da çok yaşlı bir hayalperestin ruhuna sahibim. Bu hayalpereste siz insanlar tarafından Edmund adı konulmuş zamanında. O kadar çok hayal kurdum, o kadar çok insanın hayallerine tutunmasını sağladımki, sonunda bana bu dünyanın azizlerinden biri olma şerefi bahşedildi.
Suzan hala şaşkınlıkla dinliyordu. Birden burda herhangi birşeye şaşırmaması gerektiğini hatırladı. Yüzünde bir gülümsemeyle çocuğa yaklaştı ve "Peki", dedi. "Bana anlatacak mısın bu dünyayla ilgili herşeyi?"
Edmund Suzan'ın elini tuttu ve tüm duvarları ve eşyaları kıpkırmızı olan bir odaya götürdü. 
-Elbette, dedi. Ancak önce geçmen gereken birkaç test var.


1 Temmuz 2010 Perşembe

Arkasını döndü ve sordu?

-"Ben isminizi bilmiyorum, size nasıl hitap edeceğim?"

-"İsmim bende gizli.Senin güvenilir olup olmadığını anlamadan söyleyemem" dedi kadın.

Suzan sinirlendi, gözlerinin önüne kadının kafasından aşağı bal döküldüğünü hayal etti.Olmadı.Kadın gülmeye başladı."Neden olmadı biliyor musun?" dedi ."Hayallerinle başkalarına zarar vermek bu kadar kolay olsaydı, burada bu cennet hayatı sürüyor olamazdık.Artık sakin ol ve aklını boşalt, sana herşeyi anlatacak birine götürüyorum seni."

Yüksek tavanlı evin, ağır ve oymalı kapılarından birinin önüne geldiler.Suzan aklını boşaltmayı başarabildiği sürelerde görüntüler değişiyordu.Aslında var olan düzeni ve objeleri görüyordu.Kapıdan girer girmez bir öksürük sesi duydu.Cılız bir çocuk sesiydi bu...

-Hoşgeldiniz, buyrun" dedi yeşil koltuğu işaret ederek."Biz de sizi bekliyorduk"

28 Haziran 2010 Pazartesi

-Bunun aslında öğretilecek pek bir yanı yok dedi. Zamanla alışacaksın herşeye. Ama alışana kadar burada başına neler gelir bilemem.
-Nasıl yani? Bunları neden daha önce söylemedin?Ya başımıza sürekli kurduğum saçma sapan hayallerdeki olaylar gelirse?
-Tamam, tamam önce sakin olmalısın, dedi güzel kadın. Sadece olumlu şeyleri düşün. Mesela işe bu küçük köpeğin mavi gözleri olmasını hayal ederek başlayabilirsin ne dersin?
Denemeye karar vermişti. Gözlerini kapatıp bu sevimli hayvanın mavi gözlerle çok daha güzel olabileceğini düşündü. Gözlerini açtığında masmavi parlak gözlerle ona bakıyordu köpek. Birden kahkahalarla gülmeye başladı. "Hadi dedi. Evin içine girelim artık."
Bembeyaz eve doğru yürümeye başladılar. Filmlerde gördüğü evlere benziyordu bu. Eve adımını atarken birden küçükken izlediği macera ve korku filmlerinden çok etkilendiğini, böyle bir evde korkunç olaylar yaşamanın ne kadar heyecanlı olabileceğini hayal ettiğini anımsadı. Kapıdan içeri girip birkaç adım attıktan sonra kapının şiddetle kapanması ve üstlerine kilitlenmesi bu heyecanlı olayların başlangıcı olabilir miydi acaba?

24 Haziran 2010 Perşembe

-Emin misin? İnsanoğlunun hayal gücü sınırsızdır.Hayal ettiklerini kontrol edebileceğine emin misin?

O sırada kendisine doğru koşan köpeklerden birinin paçasını çekiştirdiğini farketti.Joe'ydu bu.Babasının ona karne hediyesi olarak getirdiği, evin en sevilen canlısı.Ama gözleri yoktu ve çok korkunç görünüyordu.

Kadının ona ne demek istediğini şimdi anlamıştı.Küçükken hep Joe'nun kör olsaydı nasıl davranacağını hayal ettiğini hatırladı.Joe şimdi kördü ve paçasından ayrılmıyordu.

Bir adım geri attı.

-"Bana hayallerimi nasıl kontrol edeceğimi öğretir misiniz?" dedi.

18 Haziran 2010 Cuma

Karşısında gördüğü ev şimdiye kadar hep hayalini kurduğu, yalnızca filmlerde gördüğü, saray yavrusu denilen türden bir evdi. Dış cephesi beyaz ahşaptandı ve bahçesindeki rengarenk çiçekler bu saf beyazlığın daha da çarpıcı olmasına neden oluyordu.

"Madem istediğime sahip olabilirim, o zaman hayal etmeye devam" dedi. Yavaşca eve doğru yürümeye başladı. Evin içine girdiğinde neler göreceğini kendisi bile bilmiyordu. Hayalinde o kadar çok şey vardıki. Bunlardan hangileri karşısına çıkacak, hangileri arka planda kalacak kestiremiyordu.

Bahçede ilerlerken ona doğru coşkuyla koşan iki tane köpek gördü. Havuzun etrafında ve içinde ördekler dolaşmaktaydı. Her yerde en sevdiği çiçek olan zambak vardı. Mutluluktan uçacaktı nerdeyse. Evin içini görmek için sabırsızlanıyordu. Tam eşiğe adımını atmıştıki kendisine çok benzeyen kadın birden onu kolundan tutup durdurdu. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. Dedi ki...

14 Haziran 2010 Pazartesi

-Vazgeçeceksin.Yaşamın boyunca sevdiğin herşeyden vazgeçeceksin.Annen, baban, sevgilin, arkadaşların hepsini unutacaksın ve buradan dışarı çıkmayı düşünmeyeceksin bile.

"Bu çok zor..." dedi kendi kendine.

-Düşünmem için zaman ver bana.

Aklına gelen ilk buydu, yaşanılan ortamı görmeden karar veremezdi.Sevgi dolu bir ailesi yoktu, dedikodudan başka bir işe yaramayan arkadaş grubu ve sıkıldığı sevgilisini bırakmak da zor olmazdı.Yine de bir şey söylemek için erkendi.

-"Madem öyle hadi benimle geliyorsun" dedi güzel kadın.Sürüklemeye devam etti Suzan'ı...

Az sonra kuş seslerinin şelale sesine karıştığı, yemyeşil bir alana geldiler.Güzel kadın,

-"Hadi ama, sadece bunu mu hayal ediyorsun" dedi.

Bulundukları ortamı hayal gücüyle oluşturmuştu Suzan.Diğerleri de bunu görüyor ve yaşıyorlardı.

Güzel kadın gözlerini kapadı.Görünen manzaranın içinde bir ev belirdi.Daha önce hiç böyle bir yapı görmemişti.

10 Haziran 2010 Perşembe

Birkaç dakika karşısındaki zarif figüre bakıp düşündükten sonra gerçeği öğrenmenin yolunun soru sormak olduğunu farketti:
-"Öldüm mü ben? Cennette miyim yoksa?"
 Karşısındaki kız kahkahalarla gülmeye başladı. Bu tavırları artık biraz sinir bozucu olmaya başlamıştı.
-"Hayır" dedi kız. "Ölmedin, cennette de değilsin. Ama bu senin bakış açına göre değişebilir."
-"Peki ya ölmediysem neredeyim ben? Rüya da görmüyorum. Tüm bu olanlara anlam veremiyorum" dedi.
-"Söyledim ya, burası hayaller ülkesi. Burası yalnızca hayal gücü çok geniş olanların ve hayal kurmaya hala değer verenlerin gelebileceği bir yerdir. Sen de bu yüzden burdasın. Sendeki hayal gücü tanıdığım çok az kişide var. Bu yüzden ödüllendirileceksin. Hayallerine kavuşacaksın ancak bir şartım var."

Birden heyecanlanmaya başladı. O kadar çok hayali vardı ki gerçekleştirmek istediği. Ama bu şart da neyin nesiydi? Hayallerine tam kavuşacakken nerden çıktı yine bu şartlar koşullar?
-"Evet," dedi. "Seni dinliyorum?"

9 Haziran 2010 Çarşamba

Şok olmuştu, bu gerçekti.Kendini aynaya bakıyor gibi hissetti.Aslında o, bu kadar güzel değildi de.Belki de hep hayalindeki görüntüydü.Ama niye çekiştiriyordu kendisini.

-Ne istiyorsun benden? diyebildi.

Karşısındaki silüet gülümsedi, kolunu bıraktı ve yanına çöktü.

-"Burası hayaller ülkesi ve sen de hayallerine kavuşacaksın" dedi.

Hayaller ülkesi...Cennet gibi mi? Hep hayallerine kavuşmak istemişti evet, ama neden içinde bir korku vardı? Ölmüş müydü yoksa?

6 Haziran 2010 Pazar

Ve birden çizginin diğer tarafına çekildiğini hissetti. Canı daha da yanmaya başlamıştı şimdi. Bir el kolundan sıkıca tutmuş onu ormanın derinliklerine doğru götürüyordu. "Dur!" diye haykırdı birden. İsteğinin kabul edildiğini görmek onu şaşırtsa da, karşısındakini gördüğünde tüm duyguları zaten allak bullak oldu. Karşısında çok güzel, çok zarif, bebek gibi cildi ve sapsarı upuzun saçlarıyla bir kadın duruyordu. Yalnız ortada çok büyük bir yanlışlık vardı. Karşısında duran dünyalar güzeli kadın kendisine o kadar çok benziyorduki... Rüya gördüğüne emindi artık. Kendi kendine bir çimdik attı ama...

4 Haziran 2010 Cuma

Hayretle bakakalmıştı etrafına.O sırada ne acıyan kolunu ne de kaşınan kafasını düşünebiliyordu.Tek istediği o çizgiyi geçmekti.Geçerse neler olabileceğini düşünerek yaklaşık 10 dakika eblek gibi kaldı.Çizgiden sonra başlayan herşey daha güzel ve daha pürüzsüzdü.Geçtiğinde güzeller güzeli bir kadına dönüşebilir miydi?Fazla yağları,sivilceleri ve selülitleri yok olur muydu?Acaba çizgiden sonra yaşam var mıydı?

Bir anda kendine geldi.

"Allah'ım uçaktan düştüm ben neler düşünüyorum.Beynim sulandı sanırım" dedi ve çizgiye doğru bir adım daha attı.Elini çizginin ötesine uzatı...

3 Haziran 2010 Perşembe

Gördükleri karşısında ağzı açık kaldı. Tam karşısında, ormanın içinde sınır gibi bir çizgi vardı. Bu sınırın arkasında kalan ağaçlar, çiçekler sanki başka bir dünyanın parçasıymış gibi ışıl ışıldı. Bu sınırın ötesinde ne olduğunu çok merak ediyordu. Düşüşünün etkisinden kurtulmayı bile beklemeden heyecan ve merak içinde sınıra doğru koştu. Sınırdan adımını attığı anda başına gelecek olanları bilseydi belki bu kadar aceleci davranmazdı. Göz alıcı toprağa adımını attı ve...

2 Haziran 2010 Çarşamba

Başlıyoruz

Kendine geldiğinde düşüyordu.Biri itmişti onu uçaktan.Yamacın üzerine doğru indiğini gördü.Son anda sırtında bir paraşüt olduğunu farketti ve onu açtı.Uçurumu teğet geçip ağaçların arasına girdi.Orasına burasına batan dalları çekiştirip ağaçtan aşağı atladı.Etrafına baktı ve...